Şanlıurfa İli’nin 15 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik Köyü‘nün 2.5 kilometre doğusunda yer alan ve Klaus Schmidt’in 1994’teki keşfine kadar farkına varılamayan Göbeklitepe, 2011 yılında UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine girmiştir. Göbeklitepe Arkeolojik Alanına ilişkin hazırlanan adaylık dosyası, 24 Haziran- 4 Temmuz 2018 tarihleri arasında Bahreyn’in başkenti Manama’da düzenlenen UNESCO 42. Dünya Miras Komitesi’nde görüşülerek Türkiye’nin 18. varlığı olarak Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.
Verimli Hilal olarak adlandırılan coğrafyada yer alan, kireç taşı bir plato üzerinde yapay olarak oluşturulmuş 300m. çapında bir höyük olan ve Stonehenge’den 6000 yıl daha önceye tarihlenen Göbeklitepe, bilinen en eski megalitik yapı örneğidir. M.Ö. 9-10.000 yıllarına tarihlenen ilk Neolitik dönemde karmaşık avcı-toplayıcı gruplar tarafından yapılmış Monolitik T seklindeki sütunlardan oluşan ve kült merkezi olarak kullanıldığı düşünülen Göbeklitepe, M.Ö 9600-8200 yılları arasında sürekli olarak inşa edilmiş, kullanılmış ve kasıtlı olarak gömülmüştür. Göbeklitepe, insanlığın avcı toplayıcılıktan tarım toplumuna geçişinde tarihinin en ilginç kırılma noktalarından birine tanıklık etmektedir.
Göbeklitepe; bu kadar büyük ölçekli ve sanatsal yapıları yapan tarih öncesi avcı toplayıcı grupların karmaşık sosyal hiyerarşiye, ileri bir teknoloji ve iş bölümüne, ayrıca kompleks bir inanç sistemine sahip oldugunu gözler önüne sererek tarih öncesi avcı toplayıcı grupların yaşamları ve inanç sistemleri hakkında bugüne kadar bildiklerimizi değiştirmiştir. Göbeklitepe, uygarlığın, toplumsal hiyerarşinin tarımla başladığı tezini çürütmüş, insanlığın yerleşik hayata geçişinde temel etkenin «inanç» olabileceğini akla getirmiştir. Bu yönüyle, Göbeklitepe’yi bir «algı kapısı», bir «paradigm shift» olarak nitelendirebiliriz.
Göbeklitepe’de buluntular iki ana tabakaya ayrılmaktadır; ilki en eski katman (Tabaka III) olan MÖ 9600 ila 8700 yılları arasını kapsayan Çanak Çömleksiz Neolitik A dönem, ikincisi ise MÖ 8700 ile 8200 yılları arasını kapsayan Çanak Çömleksiz B (Tabaka II) dönemidir. Kazılar sonucunda, daha büyük ölçekte yapıların olduğu ilk katmana ait 4 adet yuvarlak-oval monolitik yapı (A, B, C ve D Yapıları) bulunmuştur. 10-30 metre genişliğinde olan bu anıtsal yapılar, kireç taşından oyulmuş 5 metreye varan T biçimli dikilitaşlardan oluşmuştur. Bu T-biçimli taş bloklar, çeperde taş duvarlarla ve sekilerle dik tutularak yuvarlak/oval biçimini verirken, merkezde daha büyük boyutlu olan ve eller ve kıyafetler gibi antromorfik özellikler barındıran bir çift T biçimli monolit (taş blok) bulunur. Daha küçük dikilitaşların bazılarında bol miktarda hayvan ve sembolik kabartmalar bulunmaktadır. Bu kabartmalar dikilitaşların üzerine bazen iki boyutlu bazen de üç boyutlu olarak oyulmuştur. Yuvarlak-oval biçimli anıtsal yapılar, kireçtaşı parçaları, çakmak taşı kalıntıları ve bol miktarda hayvan kemiği ile doldurularak gömülmüştür. Söz konusu hayvan kemikleri Göbeklitepe’de gerçekleştirilen büyük çaplı ziyafetlerden kalmış olabilir. Gömme işleminde gösterilen özen, bu işlemin alanda gerçekleştirilen ritüellerle ilişkili olduğu varsayımını kuvvetlendirmektedir.
Daha yeni katman olan II. Tabaka’da inşa edilen yapılar daha küçük boyutlu ve 3m x 4m ölçülerinde dörtgen planlıdır. Yapılar taş duvarlardan ve mozaik benzeri (terazzo) tabanlardan oluşmaktadır. T biçimli dikilitaşlar III. Tabaka’da olduğu gibi simetrik şekilde düzenlenmiştir ancak çoğunlukla bu dikilitaşlardan sadece merkezdeki iki tanesi mevcuttur.
Göbeklitepe’de üstün sanatsal niteliği olan, çok sayıda ikonografik eser bulunmuştur. Bunlardan biri şu anda Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmekte olan sözde ‘totem direğidir’. Arkeolojik bulgular ışığında, Göbeklitepe‘nin Yukarı Mezopotamya bölgesindeki karmaşık avcı-toplayıcı grupların ritüellerini ve ziyafetlerini gerçekleştirdiği merkezi bir buluşma yeri olarak kullandığı düşünülmektedir. Göbeklitepe benzeri daha küçük ölçekli monolitik yapılara Türkiye‘de Sefer Tepe ve Karahan Tepe ile Suriye‘de Jerf el Ahmar, Tell Qaramel ve Tell Abr 3 gibi alanda da rastlandığından, bölgede ortak bir Neolitik kült topluluğunun olabileceği düşünülmektedir.
Karmaşık bir avcı-toplayıcı toplulukların bu ölçekte anıtsal yapıları neden ve nasıl yaptığı bilinmemekle birlikte söz konusu yapıların üzerlerinde bir çatı bulunup bulunmadığı ya da kullanıldıktan hemen sonra gömülüp gömülmedikleri de halen belirsizliğini korumaktadır.
1995 yılından itibaren devam eden kazı çalışmaları, 2014 yılında Kazı Başkanı Klaus Schmidt’in vefatından sonra, Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü desteğiyle devam etmektedir.
Göbeklitepe’nin Adem ve Havva’nın “cennet bahçesi” olduğu iddiaları, insanlık tarihi hakkında hiçbir bilimsel bilgiye sahip olmayan insanların, “Evangelist” söylem benzeri fikir yürütmelerinden ibarettir. İnsanın evrimleşme tarihine bakacak olursak, homo sapiensin 2 milyon yıldır, homo sapiens sapiensin ise 200.000 yıldır dünya üzerinde var olduğu bilinmektedir. Adem ve Havva mitine inansak bile, 12.000 yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe’nin cennet bahçesi olamayacağı kesindir. Ayrıca, Göbeklitepe’deki yapıların yıldızlara göre konumlandırıldığına ilişkin herhangi bir bilimsel bulgu yoktur. Yukarıda da değinildiği gibi yapıların üstünde örtü olup olmadığı henüz bilinememektedir. Avcı toplayıcı toplulukların ırk kavramı dahilinde düşünülerek, Göbeklitepe’nin Ön-Türkler tarafından yapıldığının iddia edilmesi de herhangi bir bilimsel veriye dayanmamaktadır.
0 Yorum