Yaşam, yaşamaktan mı ibarettir sence?
Hiç ölüm yok mudur içinde?

Hey sen, ölümü düşündün mü hiç?
Öldün mü?
Her gün, her gün.

Ya da kaçtığını mı zannettin her gün ve gün?

Ne o? Ağır mı geldi ölümden bahsetmek?
Hani hiç kaçamayacağın ve hayatta ne olursa olsun bir yerde ve bir anda başına geleceğinden emin olduğun ölümden bahsetmek; ağır mı geldi?

Bilir misin ki bizler doğum ve ölüm kapısı arasında hep hayatı sorgulayanlarız?

Tek bir hayata inanlardan ol ya da değişip dönüşüp hep var olduğuna inanlardan.
Ya da hiç inanmayanlardan.
Farketmez.

Ölüm hayatın en büyük gerçeklerinden biri, aynı doğum gibi.

Hayat… İki kapı arasındaki yolundur.
Verdiğin tek sınav.

Ne mal, ne mülk, ne takdir, ne başarı…

Tek sınavdan ibaret bu hayat.

Ve evet. Sınav içinde sınavlardan.
Ne var ki, bunların hiç biri malla, mülkle, ne kadar başarılı olduğunla, ya da kim olduğunla ilgili değil.

Öyle sananlardansan düşün bir bak bakalım. Kaç defa kim olduğuna körü körüne takıldığında tokat yemişsin bu hayattan? Kaç defa hayatın tıkanmış, akamamış, sıkışıp kalmışsın bir köşede acı içinde…

Hatırladın mı?

Hatırlasan da, hatırlamaya dirensen de bu senin bulmacan.
Anahtarı sadece senin elinde.

Ne verirsen, ne istersen onu yaşarsın.
Ha şimdi; ama sen neler neler istedin de olmadı değil mi?

İstedin mi gerçekten?
Ne kadar gönülden?

Anlatsana hadi! Nasıl istedin istediklerini?
Neydi titreştiğin? Nasıldı yakarışın?

Hiç teslim oldun mu?
Oldunsa ne güzel! Hamdolsun!
Şükürler olsun sana!
Bana kattıklarından ötürü!

Çünkü senin her teslimiyetin, her kabulün, her yüzleşmen, her kendinle karşılaşmaktaki cesaretin bana da yaradı, benim de yaramı sardı.
Teşekkürler, alkışlar sana!

Peki ya yüzleşemediklerin, kendinde kabullenemediklerin?
Misli misli sana, bana, ona, buna, hepimize devroldu, acıttı, kanattı, yakarttı.

Canım, canımmm…
Biricik yoldaşım!

Düşün ne olur ölürken neye ihtiyacın olduğunu?
Hayattan ne öğrenmekte olduğunu, vakti geldiğinde nasıl bir duyguyla bedenini teslim edeceğini…

Bitmeyecek bu hayat.
Belki bedende evet ama taşıyacaksın bütün yaralarını, bilmeceni, bulmacanı ta ki kendinle yüzleşene kadar.

Bu senin en kıymetli hazinen.
Bu hayata getirdiklerin ve bana, bize, kendine, hepimize kattacakların.
Sadece bu kibirli insanoğluna olduğunu sanma, yok.
Tüm hayata, dünyaya, aşka, sevgiye, birliğe, an’a.

Ah be canımdan can olan sen!
Hadi yardım et bana, ona, kendine!

Değiştirelim şu dünyayı.
Yaşanır kılalım.
Yaslanalım birbirimizin omuzuna, cesaret bulalım.

Bu acı ne sana, ne bana, ne ona.
Senin acın benim acımdır.
Benim acımsa senin acın.
Ta içte, en derinde…

İşte orada bulacağız birliği, ayrı olmadığımızı, şah damarımızdan bile yakından birbirimize bağlı olduğumuzu.

Hadi yardım et.
Hem kendine, hem bana.

Yık bütün duvarlarını.
Sev kendini, sev her şeyi.

Sev ölümünü ve doğumunu;
Aynı batan ve doğan güneş gibi.

Hadi gel de, kavuşalım artık!

Hadi gel!
Bir kez daha ölmeden önce, kavuşalım artık!

-maiagaia

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir