Her ne kadar kendimizi doğaüstü bir canlı gibi düşünmeye yatkın olsak da bizler de kendi ürettiğimiz cihazlar gibi elektron ile çalışıyoruz. Fakat bu elektronları prizden alamayacağımız için 😊 boğazımızdan geçenleri özenle seçmemiz gerekiyor. Biraz biyolojiye ilgisi olanların bildiği üzere yediklerimiz (örneğin: elma) en sonunda mitokondri de bize fazladan elektron bırakabilecek ATP yapısına dönüşüyor.

Bu sistemi belki başka bir yazıda daha detaylı anlatırım fakat şu an bilmemiz gereken, ne kadar çok elektron alırsak o kadar sağlıklı ve enerjik olduğumuzdur. Bu enerjiyi sadece hareket enerjisi olarak düşünmeyin, bir çoğumuzun haberi dahi olmadığı vücudumuzun içindeki kimyasal reaksiyonlardan hücre yenilenmesine kadar yaşamsal tüm faaliyetler için bu enerjiyi yani elektronları kullanıyoruz. Buraya kadar her şey güzel ama ne yazık ki yemek diyerek tükettiğimiz her şeyden elektron alamıyoruz; dahası bu yüzyılın başının belası sanayi üretimi yiyeceklerden, hazır gıdalardan, fastfood beslenme tarzından vs. tüm bu kötü beslenme alışkanlıklarından elektron yerine bolca proton alıyoruz.

Bu protonların diğer adı serbest radikallerdir. Bu serbest radikalleri yani protonları tıpkı serbest radikal terör örgütleri gibi düşünebilirsiniz çünkü vücudumuzun içinde tıpkı serbest kalmış radikal bir terör örgütü gibi önüne gelen yere saldırırlar. Amaçları kendilerini dengeye ulaştırmak için bulabildikleri her yerden elektron çalmaktır. Zaten yeterince alamadığımız elektronları bir de kötü beslenme alışkanlıkları sebebiyle serbest radikallere kaptırıyoruz. Fakat bu savaşta yalnız değiliz. Vücudumuzu bu serbest radikal saldırılarından koruyan koruyucularımızın adı antioksidandır yani fazladan elektron taşıyan yapılar (Dışarıdan alınan bazı antioksidan örnekleri: ceviz, yaban mersini, çilek, enginar, lahana, pancar, ıspanak ve daha niceleri).

Bizler gündelik hayatın koşturmacasından, biraz önce bahsettiğim bu savaşı ancak serbest radikaller kazandığında yani hasta olduğumuzda bir şeylerin ters gittiğini anlıyoruz. Halbuki bütün hayat kalitemiz bu savaşa bağlıdır. Eğer neyi ne zaman tüketmemiz gerektiğini öğrenirsek bolca elektron ile bu savaşı kazanır, iç organlarımıza yüklenmeden antioksidanlarımızla serbest radikalleri yeneriz yani asidik değil alkali oluruz.

Hepinize alkali günler dilerim.

Yiğit Gönen – [email protected]

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir